Kayıtlar

Eylül, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sikik

Hiçbirin dokunuşunu özlemiyorum, ama saçma olan şu ki; daha önce ilgimi çekmeyen biri bile şuan ilgimi çekebiliyor. Acınası bir durum, ve acınası odamda birbirlerini kucaklıyorlar. Benimle hiç bir ilgisi yok bu acınası olma halinin. Ah tabii ki geceleri mutsuzluktan mideye inen besinler, aylardır bana zorla içirdikleri sakinleştirici ilaç ve bu ilacın kaosu bile huzura çeviren nefretlik sakinlik hissi. Ben kaosu istiyorum. Bu sıkıcı durumdan daha iyi olacağı kesin.   Acınası olmaktan bahsetmiş miydim? Kendi öz saygısını yitirmiş odamdaki bebekler bana bakarken, gecenin bir yarısı hiç kimseden telefon gelmemesi, alıştığım bir rutinlik oldu. Ve ayrıca dünün sevgilileri bugünün unutkanları olması normal bir durumdu. Eskiden bu kadar hızlı değildi bu durum. Dün seni arayanlar yarında arıyordu, ve sonraki günde. Belki bir sonraki gün değil ama kesin yarın arıyorlardı. Artık böyle bir şey kaldı mı emin değilim. İşte bu acınası bir durum, sürekli aranmayı beklemek!    Olduk...
Resim

Tıkırtılar ve bir umut azıcık Mavilik

Radyo günlükleri ve erken coşan sabahları; ''kalkın'' diyor, kalkın! Kalbi mırıldanıyordu; huzur apartmanının içinde huzursuz düşünceleri soğuk mavi akıyordu. Bir resmi var mıydı ki fotoğrafı olsun demişti. Aradığı deliği bulmuştu da, aradığı kişiyi bir türlü bulamamıştı. Yoktu çünkü. Bakkala kadar gitmişti belki. Bir koşu bakkala indi coşkun adam.    Bakkal kurbağa bey adama en sevdiği kurabiyesini verdi, hem de bedava. Bunu hak edecek ne yaptım ben?    Adam bakkaldan çıkıp kurabiyelerini yerken, kalbi kan akıtmaya başlamıştı. Beyaz tişörtü kırmızı içinde! Vayy şuna bakın! Şimdi onu kim yıkayacaktı? Evinden akan yeşil balçıklar, gömleğindeki kurumuş kan lekelerini çoktan benimsemişti bile, ve akşama bardağa girecek ucuz bir şarap tam hizasında. Tv karşısında çokça uyuyup uyandı ama dişlerini fırçalamadı. Radyoda Deep Purple çalarken, yıllar önce dans ettiği gibi dans etmedi. Çizgileri düzdü, ucuz şarabı ekşi. Dikizlediği delikten baktı bir kez daha. Ayıptı, sevd...

Saat ve Cadı

Saat kaç diye sorardım, İlk öğrendiğim şey saatti, Ezanın saatini öğrendim, Ve ezan okununca ağlardım. Büyük dolap kıpırdar saat dörtte, Ezan okununca dolapta, Onlar gelirdi hep o saatte, O yüzden ilk öğrendiğim şey saatti. Küçük yeşil ayakları ve parmakları karşıyı gösterir-ken, Arkamdaki pencerede bir uğultu... Baktığımda pencereden; uzun parmaklı kadının gözleri, Tam saat dörtte yanar O yüzden ilk öğrendiğim şey saatti. Bana bakar, gülümser ve camı tıklatır, Saçları beyazlar içinde uçuşur, Sonra yüzü tam o saatte açılır, Bana geceyi gösteren kadın. Tam dördü beş geçe kaybolurdu. O yüzden ilk öğrendiğim şey saatti. Ve ezan okununca ağlardım. Salvo Noyan

Siyah

Resim